Betrayal Of God
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Betrayal Of God

İlk Türkçe Ortaçağ Rol Oyunu sitesine hoşgeldiniz. :)
 
AnasayfaAnasayfa  PortalPortal  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Jennifer Merrick

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Jennifer Merrick
Proleter
Proleter



Mesaj Sayısı : 1

Jennifer Merrick Empty
MesajKonu: Jennifer Merrick   Jennifer Merrick EmptyC.tesi Ağus. 07, 2010 7:36 pm

İsim/Soyisim: Jennifer Merrick
Karakterin Özellikleri: Çekici ve dilini iyi kullanan biridir. Kıvrak bir zekaya sahiptir, kitap okumayı sevdiği gibi şarkı söyleme ve piyano çalma becerisi de vardır. Cesurdur, at sürmeyi sever. Kararlı ve mücadelecidir, istediğini almak için sonuna kadar uğraşır.
Rp:

Kafam karışık, ellerim saçlarımın arasında. Yüzümü bu karanlıktan saklamaya çalışıyorum. Karanlıktan korkuyorum, kendime yalan söylemekten de nefret ediyorum. Mümkün olmadığını bilsem de bir ışık aramak için etrafıma bakınıyorum. Ben güçlü ya da cesur biri değilim, ben herkes gibi normal bir kızım. Yani eskiden öyleydim. Hayatımın güzelliğini fark edemediğim için kendime acıyorum.
Nasıl böylesine saçma bir hata yapabildim? Bir aptal gibi hayatımı kendi ellerimle mahvettim. Karanlık bir dehlizde gibiyim, kaçacak hiçbir yerim yok. Etrafımı incelerken -incelemeye çalışırken- kendimi nasıl bu kadar kandırabildiğimi düşünüyorum.
Nasıl bu kadar kör olabilmişim, nasıl dünyadan bu kadar soyutlanmışım? Hiçbir şeyi fark etmeden her şeyimi kaybetmişim. Şimdi bunları fark etmek canımı yakıyor, körü körüne ateşe gidiyor gibi hissediyorum. Yanan ve sulanmış gözlerimi, toz ve toprak ile kirlenmiş ellerimle ovuşturuyorum. Hiçbir şey değişmiyor. Alışması çok güç, kaç sene geçti aradan. Sezgilerimin güçlendiğini sanıyordum, meğersem hepsini kaybetmişim. İyiyi kötüden ayırmanın basit olduğunu sanırdım, ne kadar yanılmışım da kendimi kandırmışım. Nereye el atarsam atayım bir şeye dokunamıyorum, tutunamıyorum, ulaşamıyorum. Her yer bomboş, koca bir hiçliğin ortasında gibiyim. Histeri yaşıyorum belki, ya da kafayı yedim.
Hissettiğim şey, hiçbir şey... Zihnimde bir çok düşünce olabilir ama bu algıladıklarımı değiştirmiyor. İstediğine o kadar yakın olmak ama ona ulaşamamak bir kişiyi delirtebilir. Ben ise her defasında elimi atıyorum ve parmaklarımın arasında havadan başka bir şey bulamıyorum.
Kör olduğumu kabul etmek zor, bir daha hiç bir şey göremeyeceğim. Hiçbir şey izleyemeyeceğim, kimsenin dış görünüşünü göremeyeceğim. Bir daha ne film ne dizi izleyebileceğim, hatta reklamları bile özleyeceğim.. Hakkımda konuşulurken o kör denilecek, o göremez, o özürlü, hasta denilecek. Asla göz doktoruna gitmem gerekmeyecek, gözlük takmam ya da lenslerle uğraşmam. Bir daha dünyayı gezme hayallerimi tamamen gerçekleştiremeyeceğim. Dünya'nın Yedi Harikası'na kendi gözlerimle bakamayacağım. Hep bir yardıma ihtiyacım olacak. Peki tam anlamıyla ağlayabilecek miyim? Elimin tersiyle yanaklarıma dokunuyorum, kupkuru. Hiçbir ıslaklık yok. Kendimi kandırmanın anlamı yoktu.
Dünya üzerinde değer verdiğim her şeyimi kaybetmiştim. Ailemi, sevdiklerimi, köpeğimi ve onu... sevdiğimi. Benim yerime bir başkasını seçtiğine inanamıyordum. O kadar zordu ki inanmak, sanki şu an yanımda. Oysa evleneceğimize dair söz vermiştik birbirimize. Bir sözden dönmek bu kadar basit mi, birini sevmeyi bırakıp başka birini sevmeye başlamak bu kadar kolay olabilir miydi? Bir dolunay gecesinin hayatımın en güzel gecesi olacağını kim tahmin edebilirdi ki?
Onu o kadar özlüyorum ki artık acıtıyor. Yüzü her an aklımda. Bana gülümserken ki halini, nazikçe elimi tutuşunu ve beni en sonunda ret edişini.
Koşarken çakıl taşlarının ayakkabılarımın altında eziliş sesini duyuyorum. Ağaçların bana sanki el veriyormuş, yardım ediyormuş gibi dallarını uzatmalarını hissedebiliyorum. Bazıları yüzümü çiziyor, artık kaybedecek bir şeyim kalmamış umurumda mı? Gecenin karanlığı çökmüştü, art arda ürpertiler yaşıyordum. Ne kadar süredir koştuğumu bilmiyorum, belki yarım saattir belki de yarım gündür.
Şimdi dünyanın bir ucunda o da beni düşünüyor muydu, beni tamamen unutmuş olabilir miydi? Dizlerim artık tutmuyordu, taşıyamıyordu beni. Yüzüme çarpan bir şey hissettim, bir darbe. Ve soğukluk, taş gibi. Zemine yığılmış olmalıydım, ellerim bile tutmuyordu artık. Boynumun üstünde bir hareketlilik hissettim, belki bir böcekti. Belki daha kötüsü, belki çok daha kötüsü. Göremezdim, yürüyemezdim, hareket edemezdim. Günlerdir bir şey yememiştim, doğrusunu söylemek gerekirse daha fazla yaşamak istemiyordum.

Bu kız da kim? Önümde yirmi yaşlarında bir kız var ve önünde diz çöken bir adam. Adamı tanımak zor değil. Onun yüzünü yaşlansa bile tanırım. Bu o. Dizlerinin üzerine çökmüş ve karşısındaki kızın elini, eline almış olan adam William'dan başkası değil!
Kızın kıkırdayışını duyuyorum. Sesi o kadar hoş ki, insana ister istemez huzur veriyor. William'ın saçları her zamanki gibi dağınık ama hoş. Onlara dokunmak için can atıyorum ve onun sesi için yanıp tutuşuyorum.
"Yüce Tanrım!" Sonunda, William konuşuyor. Onun, o yarı İngiliz aksanı hala yerinde gibi görünüyor. Yine kibar davranıyor ve soluksuz kalıyorum.
"Kabul et.!" Bir fısıltı duyuyorum. Bu da William'dan geliyor. Kalkıyor ve önünde diz çöktüğü kızın, boynuna yaklaşıyor. Kız, zevkten dört köşe oluyor ve tekrardan kıkırdıyor.
"Yapma.!" Kız itiraz etse de, öyle bir niyeti yok. William, kızın boynuna narin bir öpücük konduruyor. Kız, kendini geriye veriyor ve William'ın kolları, kızı sarıyor.
"Kabul et!!" William, bu sefer daha kısık sesle söylüyor ve kızı çok daha sıkı sarıyor.
"Beni seviyor musun, William?!" Kız tiz ama narin sesiyle soruyor ve William, onun kafasını kendisininkine yaklaştırıyor.
"Seni, her şeyden öte seviyorum. Seni, bütün kalbimle, ruhumla seviyorum. Tanrı biliyor ki, sen bu dünyada istediğim tek şeysin.!" William'ın bu lafları beni duygulandırıyor. Derin bir iç çekiş duyuyorum ama kimden geldiğini anlayamıyorum. William, kızın başını kaldırıyor, alnını onunkine yaslıyor ve etkileyici gözleri ile kızın gözlerinin içine bakıyor. Öyle yumuşak bir bakışı var ki, karşısında ben olsam şimdiye bayılırdım. "Ya sen, sevgilim?!" William, nazikçe soruyor.
"Ben de seni bütün ruhumla seviyorum.!" Kız, yalan söylüyor. Kesinlikle yalan! William'ı ben seviyorum. Bu kız, yalancıdan başka bir şey değil!
"Kabul et, öyleyse aşkım." William kanma buna! Hiç-hiç kimse, seni benden daha çok sevemez! "Seni ne kadar uzun zamandır bekliyorum.!" Neden sesimi duyuramıyorum?
"Ah William, dalga geçme. Çok da uzun bir süre değil.!" Kız, kafasını biraz geriye çekiyor ama tamamen de uzaklaşmıyor.
"Kabul ettiğini söyle, sevgilim. Kabul et." William'ın sesi daha da yumuşuyor ve kızın dudaklarını, kendininkilere bastırıyor. HAYIR! İŞTE BUNA DAYANAMAM!
"Sana inanabilir miyim, William?!" Kız, başını beş santim geriye çekiyor ve William'ın kendisini belinden sarmasına izin veriyor.
"İnanabilirsin sevgilim.!" Bağırmak istiyorum.
Kız, "Ah, William.! Beni gerçekten sevdiğine inandır!!" diyor ve William'ın kollarından sıyrılıp, nazik hareketlerle ondan kaçıyor. On beş metre kadar ötesine gidip duruyor ve William'ı bekliyor.
"Ne yapmamı istersin?" William, canını bile ortaya koyabilecek gibi görünerek, kıza doğru etkileyici adımlar atıyor.
"Etkile beni, William. Beni gerçekten sevdiğine dair inandır ve bende kabul edeyim.!" Kız, William kendisine yaklaştıkça gülümsüyor ve saçıyla oynamaya başlıyor. Kahverengi saçları ancak omuzlarına geliyor.
William, büyülenmiş bir halde kıza yaklaşıyor ve yeniden elini, kendi elinin arasına alıp, onu okşuyor. Kız, diğer elini de uzatıp William'ın elini tutuyor ve onlardan güç alarak tek ayağının üzerinde, yüzünü William'ınkine yaklaştırıyor.
William, gözlerini kaçırmadan kızın gözlerine bakıyor. Gözleri oldukça yumuşak ve büyüleyici. Kız da geri adım atmıyor ve William'ın burnunun ucuna bir buse konduruyor.


Bir rüya gördüğümü anlamam saatlerimi almıştı. Onun başka birini sevdiğini düşünmesi bile benim ölüm sebebim. O, benim için sudan, yiyecekten hatta oksijenden bile daha önemli. Onlarsız yaşayamayışım gibi Williamsız da var olamam. Sessizce ağladığımı fark ettim, William'ın benim için olan değerini şimdi çok daha iyi anlayabiliyordum. Onsuz kim değil, ne olacağımı biliyordum. Hayatımdaki en iyi şeyin o olduğunu daha iyi kavrıyordum.
Keşke onu aklımdan çıkarabilseydim! Bu, en zoruydu. Aklımı, duyu organlarım gibi durduramıyordum. Eskiden görmek istemediğimde gözlerimi kapatabilirdim, koku almak istemediğimde nefesimi tutabilir, tat almak istemediğimde genzimi tıkayabilir ya da duymak istemediğim de kulaklarımı tıkayabilirdim ama düşünceleri duymak istemediğimde bu imkânsız gibi bir şeydi.


2 yıl sonra

"Lütfen efendim, lütfen elinizdeki içkiyi bana verin.!"
"Git başımdan Charlie, sana paranı ödediğimi sanıyordum. Ya şimdi ya da asla anlamıyorsun. Sen benim geçtiğim yollardan geçmedin, hiç bir şey görmedin.!"
"Efendim, bunları atlatabilirsiniz, size yardım ederim. Lütfen, bırakın yardım edeyim.!"
"Sana git dedim.!"
Sadece bir içki ha, işler öyle değildi. İçkinin içerisinde etkisini çabuk gösterecek bir zehir vardı, panzehiri olmayanlardan. Bunun dönüşü yoktu, artık bunu istediğimi gayet iyi biliyordum. Sevdiğini görmezse intihar edeceğini söyleyen tiplerden değildim ben, onun şimdi nerede olduğunu biliyordum. Benim gideceğim yerdeydi, bu yüzden gitmek istiyordum. O beni seçmemiş olabilirdi, bir başkasını bana tercih etmiş olabilirdi ama bu onun mutlu olmadığı anlamına gelmiyordu. Son günlerinde yanında değildim, olamadım. Onun öldüğünü haftalar sonra elime ulaşan bir telgraf ile anladım. Şimdi önümde durmuş, losyonunun kokusunu alabildiğim bu adam geçmiş beni durdurmaya çalışıyordu. Yıllar önce beni kurtarmış olabilirdi ama bugün kurtaramayacaktı.
"Yaklaşma Charlie, kör olabilirim ama sağır değilim.!"
"Efendim size yalvarıyorum, daha yaşayacak güzel günleriniz var.!"
"Güzel günlermiş, sana güzel günlerin ne olduğunu söyleyeyim. Sevdiğim erkeği sadece on dokuz gün önce kaybettim, birkaç dakika sonra ise yirmi olacak. Evet, saate bakmama gerek yok biliyorum bunu. Yaşamak için herhangi bir nedenim yok. Her sabah kalktığımda "Geceleyin Tanrı beni almış olsaydı." diye düşünüyorum, her akşam yatarken ise bunu dilemekten usandım. İnsanların bana bir yükmüşüm gibi bakmasından sıkıldım, ben de onlardan farklı değilim. Herkes gibiyim ben de Charlie, neden bu kadar çok sıkıntı çektiğimi bilmiyorum. Nerede yanlış yaptığımı, nerede insanları gücendirdiğimi bilmiyorum. Seni de usandırmadan önce bana değer veren en azından bir kişi olsun istiyorum. Ölürken yanımda olabilecek bir kişi.!"
"Efendim eğer şimdi intihar ederseniz gözümde hiçbir değeriniz kalmaz. Kendi canına kıyan bir kişiyi asla affetmem.![/color]"
"Şimdi böyle diyorsun çocuk, beni korkutmak için.!"
"Hayır efendim doğruyu söylüyorum.!"
Ne yaptığımı düşünmeden bardağı dudaklarıma dayadım, Charlie'nin nefesini tuttuğunu biliyordum. Ne yapacağımı merak ediyor gibiydi. Bardağı ağzımdan uzaklaştırdım hıçkırmaya başlamıştım.
"Artık istemiyorum, artık... Artık karanlık istemiyorum, onu görmek istiyorum. Yeni bir resmini, en azından bedenini görebilmek istiyorum. Anlamıyorsun, bu tek seçeneğim. Buna ihtiyacım var..!".

*RP, farklı bir siteye yazdığımdan alıntıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Adreanna Aceline Belle
Almanya Kraliçesi
Almanya Kraliçesi
Adreanna Aceline Belle


Mesaj Sayısı : 238
Nerden : Cennet gibi bir ülkenin sarayından
Cinsiyet : Kadın

Jennifer Merrick Empty
MesajKonu: Geri: Jennifer Merrick   Jennifer Merrick EmptyPaz Ağus. 08, 2010 1:14 pm

Betimleme: 25/35 Betimlemeleriniz çok eksik. Daha detaylı anlatabilirdiniz.

Akıcılık/Uzunluk: 20/25 Uzunluğu yeterli. Betimlemeler eksik olduğu için yeterince akıcı değildi.

Kurgu: 25/25 güzel bir kurgu.

Görünüm: 3/5 renkler uyumlu fakat bağzı yerlerde renk hataları yapmışsınız.

Yazım Kuralları: 3/10 Noktadan sonra ünlem koyulmaz.

~ 76 ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Jennifer Merrick
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Betrayal Of God :: Bilgilendirme :: Sınıf Yükselme-
Buraya geçin: