Betrayal Of God
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Betrayal Of God

İlk Türkçe Ortaçağ Rol Oyunu sitesine hoşgeldiniz. :)
 
AnasayfaAnasayfa  PortalPortal  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Deborah Elizabeth Dİggle

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




Deborah Elizabeth Dİggle Empty
MesajKonu: Deborah Elizabeth Dİggle   Deborah Elizabeth Dİggle EmptyCuma Ağus. 06, 2010 7:25 am

Ad-Soyad:Deborah Elizabeth Dİggle
Kişisel Özellikler:Bzaen hırçın bazen sevimli ama her an çok güzel
RP:

Gökyüzü bulutsuz ve karanlıktı. Öylesine yorgundum ki gözlerimi açamıyor, ellerimi oynatamıyordum. Başım çatlayacak kadar çok ağrıyordu. Nihayet gözlerimi açtım ve bir süre etrafıma bakındım. Odam gerçekten darmadağındı. Geceden kalma elbiselerim bir tarafta, çoraplarım ve ayakkabılarım bir tarafta, telefonum başka bir taraftaydı.
''Eliz! Hadi kalk artık. Yapılacak bir sürü iş var.''
Bu çatlak sesi bir yerden tanıyordum. Tabii ya Jack!
''Geliyorum! ''
Güneşin ilk, parlak ve sıcak ışıkları, karanlık, bordo ve buruşuk perdemin arkasından görünmeye başlamıştı. Okulun başlamasına daha çok vardı ama Jack ve ben, her gün okula gitmeden spor yapardık.
''Hemen giyin, ben çıkıyorum.''
''Biraz beklersen geleceğim.''
Üzerime eski ama ütülü spor kıyafetlerimi giyip, yatağımın üstünden ağzına kadar dolu, üstünde birçok ünlünün imzası bulunan, kirli beyaz spor çantamı aldım ve hızlıca aşağı indim. Çantam o kadar doluydu ki az kalsın merdivenlerden düşecektim.
''Tanrıya şükür, gelebildin!''
''Hayatım boyunca senin kadar sabırsız bir insan görmedim.''
Jack yol boyunca kendi kendine söylendi ama benim yapmam gereken şeyler, onu dinlememe engel oldu. Lilly beni çağırmıştı. Birlikte yapacağımız yığınla iş vardı.
''Bugünlük bu kadar yeter bence, yapmam gereken şeyler var. İstersen sen devam et, ben geri dönüyorum.''Beni ya duymadı ya da duymazlıktan geldi. Bende onu umursamadım. Geri dönüyordum.
Güneş hala tam olarak çıkmamıştı. Hava çok ılıktı. Ama içimde bir soğukluk, bir ürperti belirdi.
Arkamı döndüm. Halüsinasyon mu görmüştüm? Sanki siyah bir şey hızla arkamdan geçmişti. Bir kaç adım attım. Ama o da ne? O ürpertici şey tekrar oldu. Yine hızla arkamı döndüm. Bu hareketi elimde olmadan birkaç kere tekrarladım. Ama her seferinde o,benden daha hızlı davranıyordu.
Pes ettim. Son bir kez etrafıma bakındım. Jack te, gördüğüm siyah şey de yoktu. Korkmuştum. Gözlerimi kapatıp koşmaya başladım. Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Etrafımda birçok kişi görüyordum ama hepsi birbirine benziyordu. Gözlerimi tekrar açtığımda sadece tek bir kişi vardı o da Jack'ti.
''Elizabeth!''
''Jack, bana neler oldu böyle?'
Ayağa kalkmaya çalıştım. Ama bacağıma bir sürü aletler takılıydı. Ayağa kalkmamı engelleyen kocaman, bütün bacağımı kaplayan, gri alet canımı çok acıtmıştı.
''Kıpırdama. Ayağını incilttin. Ben hemşireyi çağıracağım. Sen hiçbir şey yapmadan bekle beni.''Bir kaç dakika o acıya dayandıktan sonra nihayet hemşire ve Jack odaya girmişlerdi.
Hemşirenin sarı, aralarında siyahlar olan, kıvırcık saçları, çikolata rengi gözleri vardı. Boyu uzun olmasına rağmen topuklu ayakkabı giyip iyice uzamıştı. Beyazlar içinde kumral bir hemşire... Gerçekten hoş bir görüntüsü vardı. Bana yaklaştı. Parfümü çilek gibi kokuyordu. Bir süre sonra tropikal kokular gelmeye başladı. En sonunda:
''Nasılsın bakalım küçük hanım?''
Bana küçük hanım demesine çok sinirim bozulmuştu. Kendisi benden çokta büyük görünmüyordu oysa.
''Her yerim ağrıyor. Özellikle sağ bacağım. Şu alet bacağımı çok acıtıyor.''Kapı açıldı. İçeri doktor tipli bir adam girdi. Sanırım doktordu.
Gözleri yeşil, esmer saçları çok olmasa da uzun, üstünde beyaz kıyafetler vardı. Çok yakışıklıydı. Gözlerimi ondan dakikalarca alamadım.
Ani bir hareketle uyandım. Az önce uykuya mı dalmıştım? Biri üstüme kırmızı ve mükemmel kokan bir elma atmıştı. Derince bir nefes aldım ve ayağa kalktım. Bacağımda en ufak bir ağrı bile yoktu. Birkaç adım daha attım ama hala ağrı sızı yoktu. Bu kadar çabuk nasıl iyileşebilirdim ki. Bir dakika, bir dakika! Burası da neresiydi böyle? Sanki bir şeyler hatırlıyordum. Tabii ya burası benim küçükken kaldığım evimdi. Peki, benim şimdi burada ne işim vardı?
Önce ''Kimse yok mu?'' diye seslendim fakat ses gelmeyince dışarı çıkmaya karar verdim. Kapıya doğru giderken orda duran uzun, kıvrımlı bir ayna gördüm. Yürüdüm ama o da ne? Tekrar baktığımda küçüklük halimi görüyordum. Nasıl yani? Yok, yok bu kesinlikle bir hayaldi.
''Elizabeth, uyan artık.''Biri bana mı seslenmişti?
''Jack?''
Mantıklı düşünürsem bu ses Jack'in sesi değildi çünkü daha çok bir kadının sesine, hatta annemin sesine benziyordu.
''Bütün gün uyudun hadi kalk artık.''Annemin sesine benzeyen ses hala boğuk bir sesle bana sesleniyordu. Birkaç dakika sonra kalktım. Odama, o eski, tertemiz kokan odama baktım, elimi yüzümü yıkarken kendimi gördüm. Hala küçüktüm
Kırmızı yeşil desenli uzun bir halıyla renklendirilmiş, taş merdivenlerden aşağı indim.
''Gel birtanem, kahvaltı hazır.''İşte bu kadın! Annemdi. Bana öylesine sıkı sarıldı ki bir an boğulduğumu sandım. O benim kokumu içine çekerken bende gözlerimi kapattım ve bir süre sonra tekrar açtım. Nihayet bu sarılma sona ermişti.
''''Hiç bu kadar uyumamıştın. Neden bu kadar çok uyudun bir tanem? Çok mu yorgundun?''''Anne bana şu anda hiçbir şey sorma. Bir rüya gördüm, aslında kâbus desem daha doğru olur bence. O iğrenç kâbusta büyüdüğümü görmüştüm, o kadar gerçekçiydi ki neredeyse delirecektim!''
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eleanor Beatriz
İspanya Kraliçesi
İspanya Kraliçesi
Eleanor Beatriz


Mesaj Sayısı : 212
Nerden : Madrid
Cinsiyet : Kadın

Deborah Elizabeth Dİggle Empty
MesajKonu: Geri: Deborah Elizabeth Dİggle   Deborah Elizabeth Dİggle EmptyCuma Ağus. 06, 2010 10:29 am

Betimleme: Betimlemeleriniz belli yerlerde yoğunlaşmış, rpnin geneline dağıtmamışsınız. 33/35

Akıcılık/Uzunluk: Rp'niz akıcıydı. Biraz daha uzun olsaydı daha iyi olurdu. 24/25

Kurgu: Kurgunuzda büyük boşluklar vardı. Örneğin Lilly'le yapılacak işlerden biraz bahsetseydiniz karakterinizle ilgili daha çok bilgiye sahip olabilirdik. Ya da eve dönerken gördüğü o siyah şey, biraz daha anlatabilirdiniz. 19/25

Görünüm: Görünümde hiçbir sorun yoktu. 5/5

Yazım Kuralları: Çok fazla hata yoktu. Bağlaçları kelimelerden ayrı yazmalısınız. Ayrıca "birkaç" birleşik yazılmalı. 8/10

Toplam: 89

Kraliyet ailesi hariç tüm sınıfları seçebilirsiniz. Seçtiğiniz sınıfın en alt basamağından başlayacaksınız. İyi eğlenceler! ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Deborah Elizabeth Dİggle Empty
MesajKonu: Geri: Deborah Elizabeth Dİggle   Deborah Elizabeth Dİggle EmptyCuma Ağus. 06, 2010 2:31 pm

Küçük evinin, oval penceresinden bakıyordu dışarı. Adeta karlar tek tek iniyordu yeryüzüne. Bahçede bulunan ağaçlar sertçe bir o yana bir bu yana savruluyorlardı. Genç kadın yüzünü hafifçe pencereden çıkarmış, serinliği yüzünde hissediyormuşçasına gözlerini kapamış ve yorgun bedenine kısa bir mola verdirmişti. Aylardır tükenmek bilmeyen enerjisi en sonunda tükenmiş, bertaraf etmişti genç kadını. Yüz hatlarının yavaşça belirginleşmeye başlaması telaşa düşürüyordu. Elini yüzüne götürdü. Pürüzler... Yaşlanıyor muydu, yoksa bitkinlikten miydi?

" Tanrı aşkına! Daha 21 yaşındayım. Kırışıklar için çok gencim"
Öyle ki yakarışında bir parça umutsuz dahi yoktu. Her zamanki gibi kendinden emin şekilde dökülmüştü dudaklarından kelimeler. Elbette kırışık değildi bu yüzündekiler. Bir alerji ya da yorgunluktan oluşan geçici şeylerdi. En azından kendini avutmayı başarabilen kelimeler bulabilmişti genç kadın. Soluklandı, duraksadı kısa bir süre. Düşündü, çevresine bakındı.
Yağmurun başlamasıyla hatırladı her şeyi, anıları canlandı zihninde. Karıştı beyni, daha da yorgun düştü çehresi. Terledi, başta eli ayağına dolaştı ama dengesini yitirmedi. Küçücük yağmur taneleri tekrar getirmişti eski günlerini ona. Tüm acımazsızlığıyla karşısına çıkmıştı yine. Ağlıyordu, aylardan beri ağlamamasına inat. İçini boşaltıyordu, hüzünlerini geride bırakmak istiyordu. Evini özlemişti, küçük yuvasını, eski günlerini özlemişti gene. Ama en çok; en çok bir daha göremeyeceği ailesini özlemişti. Yüreğinde yaşattığı buruk acı hiç dinmemiş, her yağmurda yinelenmişti. Ve işte gene acımasız yağmurlar düşmüştü evine. Yıllardır düşmediği kadar çok ve daha etkili bir şekilde... Saatler ilerlerken hala küçük koltuğunda oturuyordu çaresizce. Koltuğunun kenarında televizyonunun kumandası, masasının üzerinde dergileri ve iki üç adım ötede ev telefonu bulunuyordu. Hiçbirinin kendisini eğlendirebileceğini ya da rahatlatacağını sanmıyordu. Başını usulca çevirdi oval penceresine doğru. Yağmur hala dinmemişti, ağaçlar delice sallanıyordu. Aynı o gün gibiydi. Gözlerini kapadı. Düşüncelere dalmak istemiyordu, bir daha çıkamayacağından korkuyordu. Ama yapamadı, açamadı gözlerini. Kayboluyordu ruhunun, anılarının içerisinde. Anıların yolculuğu başlıyordu. Belki de hiç bitmeyecekti, unutamayacaktı.

" Anne! Neredesin? Haydi, geç kalacağız. Babam bizi bekliyor, daha kamp yerine gidene kadar akşam olacak."
Bu ses Liz'in sesiydi. Pikniğe geç kalma korkusuyla aceleyle hazırlanıyordu pembe tonlarının yoğunlukta olduğu geniş odasında. Beş ya da altı yaşındaydı. Yaşamının ilk pikniğiydi. Yemyeşil kırlarda koşup oynayacak, delicesine çığlıklar atarak top oynayacaktı babası ile. Pembe kelebekli tokasını da takması ile birlikte annesine seslendi yeniden. Hazır olduğunu, arabaya babasının yanına indiğini belirtti ve koşarak indi evlerinin ahşap merdivenlerinden. Babasının kucağına doğru koştu, sarıldı babası sıkıca. Gülücükler ve sevgi parçaları uçuşuyordu havada. Annesi de aşağıya indiğinde her şey hazırdı. O zamanların en iyi arabası olan arabalarına bindiğinde bir de müzik açtılar. Ağaçlıkların, uçsuz bucaksız ormanlardan geçerken birlikte söylediler o şarkıları. Arkada Liz dans etti, güldü, son öpücüklerini saçtı annesine ve babasına. Piknik yapacakları alana geldiklerinde arabadan hiç beklemeden indi Anne. Kendilerinden başka bir çocuklu aile daha vardı. Başka kimseler yoktu, sakindi buralar. Ellerini açtı doğaya annesi ve babası, oksijeni çektiler ciğerlerine. Sonra huzurlu olduklarını gösterdiler ve yerleştiler piknik alanlarına. Hava ilk geldikleri gibi olmamaya kapanmaya başlamıştı bir süre sonra. Meltem yavaş yavaş hızlanmaya, narince okşadığı bedenleri zedelemeye başlamıştı. Ve üç saat sonra bıçak gibi kesiyordu tüm vücudu. Liz hala koşup oynuyordu. Onun umurunda değildi ki yağmur, kar, rüzgar... Hayatının ilk pikniğinde yapmak istediği tek şey doyasıya oynamaktı. Hele yeni bir arkadaş bulduktan sonra işler iyice keyifli geliyordu ona fakat annesi ve babası artık gitmeleri gerektiğini söylüyorlardı. Odile ise bir o kadar da diretiyordu. Direnmeler, ısrarlar arasında iki saat daha geçmişti. Olay gittikçe felakete dönüşüyordu. Ağaçların gövdeleri birer birer yıkılıyor, ıssız bucaksız ormanda kalan iki aileden çığlıklar yükseliyordu. Liz ve küçük kardeşi Anne ise aldırmaksızın ufak bir mağaranın içinde evciliklerine devam ediyorlardı; ta ki Liz'in çığlıkları duymasına kadar... Koşmaya başladı. Yetiştiğinde soluğu tükenmiş aynı zamanda şoka uğramıştı. Ağacın altından annesinin kanlar içinde ki başının bir kısmını görebilmişti. Babası ise bir kaç metre ötede yüzüstü şekilde yere yığılmıştı. Anne'de aynı duygular içersindeydi, ağlıyordu.

Çığlıklarını kendinden başka kimsenin duymadığını fark ettiğinde Liz tekrar yirmi bir yaşındaki haline dönmüş bulmuştu kendini. O günleri tekrar yaşamış, aynı gözyaşlarını yeniden akıtmıştı. Aynı o günkü kadar acımıştı canı. Silkindi, toparlanmaya çalıştı ama yapamadı. Belinin arkasındaki yastıktan almak istedi hırsını; cama doğru fırlattı. Ama hiçbir şey değişmedi, hırsı içinde kaldı. Öfkesine yenik düştü kısa bir süreliğine. Yağmura baktı tekrar. Dinmişti. Dakikaların ardından dinmişti, benliğini alıp başka diyarlara götürmüştü. İlk kez bu kadar sefil ve aciz hissediyordu kendini. Bir süre düşündü, sonunda ise biraz dolaşmanın iyi geleceğini söyledi kendi kendine. Bu dört duvar arasındaki hayatından biraz olsun uzaklaşabilmek istedi. Adımlarını bomboş sokaklara, yollara doğrulttu. Yanında bir paltosu bir de duygularına engel olamayan Liz vardı. Emindi ki şuan annesi ve babası onu izliyordu ve kendini bu kadar üzdüğü için kızıyorlardı ona. Ama elinde değildi, sakin kalmayı bir türlü beceremiyordu. Yapamadığını düşündüğü tek şeydi; sakin kalmak. Düşünceleri ve benliği ile yürürken gelmişti uğrak yerine. Oturdu bir taşın üstüne barakanın önünde bir yerlerde. Uzun uzun baktı; boş arsalara, Hogsmade sularına... Yanlız olmadığını düşünse bile yalnızdı; yapayalnız...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Deborah Elizabeth Dİggle Empty
MesajKonu: Geri: Deborah Elizabeth Dİggle   Deborah Elizabeth Dİggle EmptyCuma Ağus. 06, 2010 2:32 pm

Yükseltmek için:D
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eleanor Beatriz
İspanya Kraliçesi
İspanya Kraliçesi
Eleanor Beatriz


Mesaj Sayısı : 212
Nerden : Madrid
Cinsiyet : Kadın

Deborah Elizabeth Dİggle Empty
MesajKonu: Geri: Deborah Elizabeth Dİggle   Deborah Elizabeth Dİggle EmptyCuma Ağus. 06, 2010 2:35 pm

Anladık. .D Yeterli bulundu. Vikontessiniz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Deborah Elizabeth Dİggle Empty
MesajKonu: Geri: Deborah Elizabeth Dİggle   Deborah Elizabeth Dİggle EmptyCuma Ağus. 06, 2010 2:38 pm

Teşekkürler Kraliçem:D
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Deborah Elizabeth Dİggle Empty
MesajKonu: Geri: Deborah Elizabeth Dİggle   Deborah Elizabeth Dİggle EmptyCuma Ağus. 06, 2010 2:51 pm

Ayaklarımı sinirle masadan indirdim. Yaz sıcağının bunaltıcılığı yetmiyormuş gibi bir de şu duruşma vardı. Caroline için oldukça fazla endişeleniyordum, başhakimin Skyla olduğunu öğrendiğimde endişelerim katlanarak artmıştı. Ancak Nerissa Necromancer’ın da sanık olması durumu ‘biraz’dan daha da iyiye götürüyordu.

Ghislaine’i bekleme odasına bırakana kadar sürekli konuşup durmuştu, bu onun için oldukça sıra dışıydı. Elbette bana her zaman söylenirdi fakat arkadaşı için ne kadar endişelendiğini belli etmek, ona göre değildi. Duygularını genelde ustaca saklardı, ancak o çekinmeden aklından geçen her şeyi söylerse anlayabilirdiniz ve sadece kızarken ne hissettiğini yüzünden okuyabilirdiniz.

Fakat Ghis beni bir hafta önce de şaşırtmıştı. Eve geldiğimde odasına kapanmış ağlıyordu. Ne olduğunu sorduğumdaysa bağırarak Jacques hakkında bir şeyler söyledi. İçinde Jacques, hipogrif ve aptal kelimeleri geçen boğuk bir cümleden elbette hiçbir şey anlamamıştım. Sakinleştikten sonra da bu konu hakkında bir daha konuşmak istememişti. Bana bazen gençliğimi hatırlatıyordu, ancak o çok daha sakin ve soğukkanlıydı. Ayrıca derslerdeki başarısı da bazen beni oldukça şaşırtıyordu. Babam yaşasaydı kesinlikle onunla gurur duyardı.

Düşüncelerimin dudaklarımda oluşturduğu hafif tebessüm bir anda odamdaki küçük şömine, bu şömineyi sadece iletişim için kullanıyorduk, birden parladı ve alev aldı. Hızla ayağa fırladım ve şömineye yaklaştım. Kırmızı-turuncu alevlerde beliren yüz beni selamladı.

“Elisabeth seni rahatsız ettiğim için özür dilerim ancak yeni bir dosya açman gerekiyor.” Bu Yasal Yaptırım Dairesi'nden Jonathan Sanders’tı. “Neler oluyor John?” Bu kadar şaşırmakta haklıydım çünkü genç adam hiçbir zaman bu şömine hattını kullanmazdı. Acil ya da önemli bir durum olmalıydı.

“Jacques Istvan Necromancer’ın cesedi bugün sabah saat beş civarında bir muggle tarafından bulunmuş.” Bir an tüm vücudum dondu. “İşkence görüp görmediğini henüz bilmiyoruz, ama affedilmez lanetle öldürülmüş. Elisabeth?”
Elimle yüzümü kapattım, henüz on altı yaşındaki bir çocuktan kim ne isterdi ki? Neşeli ve hoş bir çocuktu, sık sık bize gelirdi. Gözlerimin önünde mutfakta bana yardım edişi canlandı birden. Ailesi yüzünden her zaman canı sıkkın olurdu. Elbette babası baş düşmanlarımızdan olduğu için bir şey diyemezdim.

İstemeden soğuk ve ölü bedeninin görüntüsü canlandı gözlerimde. “Elisabeth, titriyorsun! Bekle oraya geliyorum!” Bir an kendime gelmeye çalışarak silkindim. “Yo, Jonathan. Gerek yok. Yeterince yoğun olmalısın. Ben… O çocuğu tanıyordum, kız kardeşimin arkadaşıydı ve sık sık bize gelirdi.”
“Üzgünüm Ell. Benim şimdi gitmem gerekiyor. İstersen dosyayı hazırlaması için başka birini bulabilirim.”
“Hayır, ben yaparım.Teşekkürler Jonathan.” Şömine tekrar karardı ve ben koltuğuma çöktüm. Bunu kim yapmış olabilirdi? Necromancerlar… Tek oğullarının öldürülmesine nasıl göz yumabilmişlerdi? Yumruğumu sıktım, üzüntünün yanında büyük bir sinir dalgası titretti bedenimi ve aklıma Ghislaine geldi. Ona nasıl söyleyecektim arkadaşının öldürüldüğünü? Carmen’in ölümü… Ardından Jacques… Görevimiz insanları korumaktı ve daha en yakınlarımızı bile koruyamıyorduk.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eleanor Beatriz
İspanya Kraliçesi
İspanya Kraliçesi
Eleanor Beatriz


Mesaj Sayısı : 212
Nerden : Madrid
Cinsiyet : Kadın

Deborah Elizabeth Dİggle Empty
MesajKonu: Geri: Deborah Elizabeth Dİggle   Deborah Elizabeth Dİggle EmptyCuma Ağus. 06, 2010 3:05 pm

Tebrikler. Artık kontessiniz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Deborah Elizabeth Dİggle Empty
MesajKonu: Geri: Deborah Elizabeth Dİggle   Deborah Elizabeth Dİggle EmptyCuma Ağus. 06, 2010 3:19 pm

Sizide bugün çok yordum ama:D
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eleanor Beatriz
İspanya Kraliçesi
İspanya Kraliçesi
Eleanor Beatriz


Mesaj Sayısı : 212
Nerden : Madrid
Cinsiyet : Kadın

Deborah Elizabeth Dİggle Empty
MesajKonu: Geri: Deborah Elizabeth Dİggle   Deborah Elizabeth Dİggle EmptyCuma Ağus. 06, 2010 3:32 pm

Ne demek.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Deborah Elizabeth Dİggle Empty
MesajKonu: Geri: Deborah Elizabeth Dİggle   Deborah Elizabeth Dİggle EmptyCuma Ağus. 06, 2010 3:50 pm

Cüppemi üzerime geçirdim, masanın üzerinde alınmayı bekleyen asamı cebime attım. Gidip cesedi görmek en iyi seçenekti benim için, belki neler olduğuna dair bir ipucu bulabilirdim. Tam kapıya yönelmiştim ki çalınmasıyla durdum. "Elisabeth..." Daniel’ı görmek ilk başta şaşırtıcı olsa da birkaç saniye sonra durumu fak etmeme neden olmuştu. Onun bir şey söylemesine gerek kalmadan kapının diğere tarafından gelen acı dolu hıçkırıklar bana her şeyi açıklamıştı. "Biz yanına geliyorduk ve... Ghislaine dışarda."
Koşar adımlarla odadan çıktım ve yere çökmüş ağlayan Ghislaine’e döndüm. Yüzüne kapanmış elleri gözyaşlarını saklayamıyordu. Boğazıma takılan yumruyu dikkate almamaya çalıştım. Güçlü olmam gerekiyordu… Kıza sarıldım ve kulağına eğilerek fısıldadım. “Her şey geçecek Ghislaine…” Bu kelimelerin ona ne kadar saçma gelmiş olabileceğinin farkındaydım ancak söylenecek başka ne vardı ki? Kızın beline kolumu doladım ve onu yavaşça kaldırarak odanın kapısına götürdük.

“Daniel, Frejya, siz de içeri girin.” O sırada Frejya’nın yüzündeki ifade dikkatimi çekti. Bu şekilde boş bakabilecek kadar üzülmüş müydü? Yo, bu üzülen ya da şaşıran bir insanın bakışları değildi, bana tek birini hatırlatıyordu. Caleb… Hogwarts’tayken bu şekilde dalıp giderdi, ardından silkinerek gözlerini kırpıştırdığında gördüğü garip rüyayı anlatırdı. Çok geçmeden de gördüklerinin gerçekleştiğine tanık olurduk. Onunla görücülük ve iç göz hakkında bir şeyler konuşmaya çalıştığımdaysa saçmaladığımı söyleyip konuyu değiştirirdi.

Frejya’nın böyle bir yeteneği olduğunu bilmiyordum. Bunu onunla sonra konuşabileceğimi düşünerek odaya girdim ve Ghislaine’i koltuğa oturttum. Kızın hıçkırıkları canımı acıtıyordu, durmayacakmış gibi akan gözyaşları bana babamın öldüğü günü hatırlatmıştı. Ghislaine’in hıçkırıkları aynı acıyı taşıyorlardı yine, o gün de kendime Ghislaine için güçlü olmam gerektiğini söylemiştim. Derin bir nefes verip gözlerimi kapadım ve kardeşime sımsıkı sarıldım. Saçlarına yanağımı dayadım ve ona ne kadar üzgün olduğumu mırıldandım. Onu hafifçe öptüm, bu pek sık yaptığım bir şey değildi. Daha fazla bu şekilde ağlamasına dayanamayacaktım. Onun hassas vücudunun da dayanamayacağını biliyordum, kolay hastalanırdı ve birkaç kez bayıldığını da anımsıyordum. Cebimdeki asayı kavradım ve kucağımdaki genç kızın gözlerinin kapanmasını izledim. Uyumuştu…

O sırada Daniel ve Frejya’nın odada olmadıklarını gördüm, kapının altından odanın içerine giren iki çift ayağın gölgesi bana nerede olduklarını söylemişti. Ayağa kalktım ve Ghislaine’i kucakladım. Bir an onun ne kadar hafif olduğunu görüp şaşırdım, onu kaldırırken kendi kuvvetime güvenmiştim onun hafifliğine değil. Zayıflığının sadece görünürde olduğunu düşünmüştüm hep. Fakat şu an kucağımda küçük bir kız çocuğundan farkı yoktu, savunmasız ve çaresiz görünüyordu. Onu odanın dışına taşıdım.

Dışarıda henüz konuşmaya başlamamış gibi görünen iki genç Ghislaine’e endişeyle bakıyorlardı şimdi. “Kendini fazla yıpratıyordu, böylesinin daha iyi olacağını düşündüm. Daniel” Ghislaine’i şaşkınlıkla bakan çocuğun kollarına bıraktım. Kolumu odadan içeri uzattım ve kapının yanındaki askılıkta asılı duran iki anahtarı da çekip aldım. “Konuşmanızı yarıda böldüğüm için özür dilerim ancak benim olay yerine gitmem gerek. Bizim evde kaldığınız yerden devam edebilirsiniz sanırım.” Anahtarları Frejya’ya verdim. “İkinci anahtar bakanlığın hemen önünde duran siyah arabaya ait. Havadan gitmenizi istemiyorum, arabanın görünmezlikle ilgili birkaç sorunu var.” Onlara arabayı bir muggle gibi kullanmaları gerektiğini söylemek biraz garipti. Ancak böylesi içimin çok daha rahat olmasını sağlayacaktı. Uluslar arası Gizlilik Nizamnamesi’ni aşmak büyük bir suçtu ve ağır sonuçlara sebep olabilirdi. “Dediğim gibi, sürebilirsiniz değil mi? Arabadaki büyüler çok zorlanmamanızı sağlayacak.” Yanlanlarından ayrılmadan önce Daniel’ın kucağındaki Ghislaine’e son bir kez baktım. “Gittiğinizde onu odasına yatırın. Caroline ve Cedric’e nerede olduğunuzu bildireceğim, bu yüzden endişelenmeyin.”
Hızlı adımlarla yanlarından ayrıldım ve asansöre doğru ilerlemeden önce odama girip bir kağıda açıklayıcı bir şeyler karaladım. Asamı hafifçe salladım ve küçük bir kuş şeklini almış kağıda Mahkeme bloklarına çıkıp Cedric Charron’a gitmesini söyledim…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eleanor Beatriz
İspanya Kraliçesi
İspanya Kraliçesi
Eleanor Beatriz


Mesaj Sayısı : 212
Nerden : Madrid
Cinsiyet : Kadın

Deborah Elizabeth Dİggle Empty
MesajKonu: Geri: Deborah Elizabeth Dİggle   Deborah Elizabeth Dİggle EmptyCuma Ağus. 06, 2010 8:00 pm

Tebrikler. Düşes oldunuz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Deborah Elizabeth Dİggle
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Elizabeth May Warner

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Betrayal Of God :: Bilgilendirme :: Sınıf Yükselme-
Buraya geçin: